12. ve 13. yüzyıllarda Anadolu´da kurumlaşmasını tamamlayan ahilik, günümüz şartlarında bile örnek bir sivil örgütlenme modelidir. Dini, askeri, siyasi, toplumsal ve kültürel fonksiyonları bulunan Ahilik, Osmanlı´nın kurulması aşamasında da önemli roller oynamıştır
Osmanlı İmparatorluğu'nda XVIII. yüzyılda meslek eğitimi, çeşitli sanat ustalarının dükkânlarında öğretilirdi. İlk sanat eğitiminin başladığı bu dükkânlarda çıraklar mesleği öğrendikten sonra önce kalfa sonra da usta olarak kendi mesleklerini icra edebilecek yeterliliğe ulaşabilirlerdi. Bir eğitim kurumu vasfı taşıyan bu dükkânların esnaf ve sanatkârları yardımlaşma ve haklarının korunması amacıyla XIII. yüzyılda ahilik teşkilatlarını kurdular. Arapça bir sözcük olan "ahi" kardeşim anlamına gelmektedir. İktisadi ve ekonomik alanda büyük önem taşıyan ahilik teşkilatları Osmanlı'ya, X. yüzyılda Karahanlılar tarafından getirilmiştir.
Ahi Evran, Kayseri'de açtığı debbağ (deri) dükkânı sayesinde dükkân çevresinde bulunan esnaf ve sanatkârlar arasında Ahilik'in yaygınlaşmasını sağlamıştır. Ekonomik hayatı düzenleyen Ahilik, bireylerin meslek sahibi olmalarını ve iktisadi şartlarının iyileşmesinde önemli rol oynayarak zamanla Anadolu'nun birçok şehrinde ve köyünde hızla gelişmiştir. Bu yapıya ilişkin kuralların yer aldığı fütüvvetnameler ise; fütüvvetin amacının, esaslarının, kuruluşunun, ilkelerinin, özelliklerinin ve şartlarının yer aldığı üyeler için yönetmelik görevi gören eserlerdir.
Ahilerde eğitim, hayata dönük uygulamalı bir şekilde gerçekleştirilmiştir. Ahilik teşkilatında ahi ve pir denen öğreticiler teşkilata girenlere mesleklerinin inceliklerinden okuma - yazmaya, temizlik ve görgüye kadar pek çok konuda dersler verirdi. Dönemin eğitim alanları olan zaviyelerde ders alan çıraklara, Türkçe fütüvvetname (yönetmelik), Kur'an, Raks, türkü ve müzik, Tarih ve biyografiler, Tasavvuf, Türkçe, Farsça, Arapça ve Edebiyat dersleri okutulmaktaydı. İşbaşı eğitime büyük önem verilen ahilik sisteminde bu zaviyelere gitmek için ustanın referansı gerekmekteydi. 1727'de gediklere dönüşen Ahi teşkilatları ülkenin sosyal ve ticari hayatına uzun yıllar yön vermeye devam etmiştir. Gedikler, Osmanlı Devleti'nde on sekizinci yüzyıldan itibaren görülmeye başlanır. Gedik ismi esnaflara verilen imtiyaz veya ayrıcalık için kullanılmıştır. Osmanlı Devleti'nde gedikler esnafların hem hukuki haklarının korunması hem de ekonomik olarak gelişmesine katkı sunmaları bakımından oldukça önemli bir konumdaydılar.
Yalnızca Müslüman esnaf ve sanatkârların üye olabildiği ahi teşkilatları gayrimüslim esnafın da teşkilatlanması gerekliliğinin ortaya çıkmasıyla birlikte lonca teşkilatları kurulmaya başlandı. Lonca sözcüğü, İtalyanca Lociye Loggiya; Fransızca Loj (Loge) kelimelerinden türetilmiştir. Lonca teknik bir terim olarak ham madde dağıtımının yapıldığı yer anlamında kullanılmaktadır. Önceleri ham maddelerin dağıtımının yapıldığı yer anlamına gelen lonca, sonraları esnaf birliklerinin toplantı yaptığı yerlere verilmiş ve daha sonra da teşkilatın ismi olmuştur. Kuruluş amacı tüccar ve sanatkârların haklarının korunması olan loncaların sıkı bir yönetimle yönetilmesi hem üretimin artmasına hem de ekonomiye katkı sağlamıştır. Mesleğe sadakat, gelenek ve göreneklere bağlılık gibi çeşitli ahlaki kurallara sahip olan loncalarda, Lonca heyetlerinin aldığı kararlara uymayanlar para cezası, loncadan çıkarılma, gerçekleştirilen sanattan alıkonulma gibi ağır cezalarla karşılaşabilirler. Gerçekleştirdiği sanattan alıkonulan bir kişi hiçbir yerde çalışamaz hale gelmektedir.
AHİ TEŞKİLATININ KURULUŞU
Ahi Evran (1171-1216): Ahi Teşkilatının kurucusu Ahi Evran'dır. Ahi Evran Azerbaycan'ın Hoy kasabasında doğmuş asıl adı Nasirud-din Ebül-hakayık Mahmut El Hoy'dur. Ahi Evran çok yönlü bir ilim ve fikir adamıdır. Hem müspet ilimleri hem de manevi ilimleri okumuş, aynı zamanda ahlak ve sanatı uyumlu bir halde birleştirmiştir. 1205 yılında Kayseri'ye gelen Ahi Evran burada bir deri atölyesi kurar. Kayseri'de devletin desteği ile debbağları ve diğer sanatkarları da içine alan bugünkü anlamda büyük bir sanayi sitesi kurulmasına öncü olur. Her sanat dalındaki birliklerin bir araya toplandığı bu siteler Selçuklu Sultanı Alâeddin Keykubat zamanında diğer şehirlerde de kurulmaya başlar. Daha sonraları Ahilik kurumu loncalara ve günümüzdeki esnaf ve teşkilatlarına dönüşmüştür.
AHİLİĞE GİRİŞ
Ahiliğe giriş için girecek kişinin teşkilat içerisinden bir kişi tarafından önerilmesi gerekir. Küçültücü işlerle uğraşanlar, çevresinde olumsuz özellikleriyle tanınanlar, örgüte kötü söz getirebileceği düşünülenler Ahi olamazlar.
Ahiliğe giriş özel bir törenle gerçekleşir. Törende Ahi adayına şed kuşatılır ve tüm insanlara karşı sevgi dolu, saygılı olması, doğruluktan ayrılmaması istenir. Ahiliğe girişten sonra bilgi edinme, sabır, ruhun arındırılması, sadakat, dostluk, hoşgörü gibi özelliklerin kazandırıldığı aşamalardan geçilir.
Bu güzel özelliklere sahip olma yanında tüm üyelerin uyması şart olan altı temel ilke bulunur. Bunlar:
√ Elini açık tutmak
√ Sofrasını açık tutmak
√ Kapısını açık tutmak
√ Gözünü bağlı tutmak
√ Beline sahip olmak
√ Diline sahip olmaktır.
AHİLİKTE EĞİTİM
Ahilikte eğitim ve öğretim bir aradadır. Genel anlamda hayata hazırlama ve ahlak kazandırma esastır. Ahiliğe giren kişi hem mesleğinde ustasından eğitim alır ve mesleğinin tüm inceliklerini öğrenir. Hem de meslek ahlakını da alır. Ölçüde doğru, hakkaniyetli, adaletli vicdan sahibi biri olarak yetişir. Kişinin sadece mesleğini öğrenmesi yeterli değildir. Her yönüyle topluma yararlı biri olarak yetişmesi hedeftir.
AHİLİK NASİHATI
√ Harama bakma, haram yeme, haram içme
√ Doğru, sabırlı, dayanıklı ol
√ Yalan söyleme
√ Büyüklerinden önce söze başlama
√ Kanaatkâr ol
√ Dünya malına tamah etme
√ Yanlış ölçme, eksik tartma
√ Kimseyi kandırma
√ Kuvvetli ve üstün durumda iken affedici, hiddetli iken yumuşak davranmayı bil
√ Kendin muhtaç iken bile başkalarına verecek kadar cömert ol.